19 Nisan 2008 Cumartesi

Tophane


Askeri yapıların en görkemlilerinden biri olan Tophane, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan daha sonra geliştirilen bir askeri yapılanmadır.Bu günkü 8 kubbeli taş ve tuğla karışımı yapı III.Selim tarafından 1803 yılında aptırılmıştır. Yapı önündeki Tophane Müşirliği Dairesi 1957 yılında yol inşası sırasında yıktırılmıştır.

Galata Tarihçesi




İdari olarak Beyoğlu'nun bir parçası olan Galata, Tophane, Azapkapı va Galata Kuleleri arasında kalan yerleşim yerinin adıdır Galata. Osmanlı, Haliç'e "Haliç-i Dersaadet", Boğaz'a "Haliç-i Bahri Siyah" (Karadeniz Boğazı) derdi. Galata Haliç'le Boğaz'ın kesiştiği noktadır.

Antik çağdaki adı Sykai ya da Sykaena (incirlik) olan galata, kimi kaynaklarda Sykudis olarak geçer. Bu dönemde Galata'nın surlarla çevrili küçük bir kasaba olduğu, bir kilisesi, bir hamammı, bir tiyatrosu, beş değirmeni, 400 hanesi, 40 şehir muhafızı bulunduğu yazılır.

"Gala" sözcüğü Rumca "süt" anlamına gelir; Galata'nın adının semtteki süt hanelere gönderme yaparak türetildiği söylenirse de bu görüşü destekleyen tarihsel destekler bulunamıştır.

Galata'nın İtalyanca "denize inen yol" anlamına gelen galata kelimesinden de türemiş olması muhtemeldir. Ortodokslar'ın, Katolikler'i Galus olarak adlandırması, Galata'nın bir katolik kasabası olması ve Anadolu'da Katoliklerin yaşadığı yerlere Galatea denilmesi, semtin adının kökenine ilişkin diğer bir görüştür.

I.Jüstinianus, I. Constantinus'un IV.yüzyılda yaptırdığı Galata surlarını tamir ettirmiş, semt bu nedenle kısa süre için Justiniana ya da Justiniapolis olarak anılmıştır.

Galata'nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin eline geçer. 13.yüzyıldan sonra bölge Cenovalıların egemenliğinde bir Latin Kolonisidir.

Galata çeşitli mezheplere, tekkelere, dinsel ayrımlara bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yuahudi (Romanyot, Karay,Seferad,Aşkenaz), Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenopvalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıoyla zengin bir dinler, diller mozaiği oluşturur. 19. yüzyılda nüfus artınca yerleşim yukarı doğru kayar, konsolusluklar orada kurulşur, zaman içinde bu günkü Beyoğlu kurulur. Galata'yı çevreleyen ve Galata Kulesi'nde uç noktaya ulaşan surlar Osmanlılarla birlikte yıkılır ve zaman içinde geriye çok az bir kalıntı kalır.

Gemicilerin semti olması nedeniyle aynı zamanda bir eğlence merkezi haline gelen Galata sık yangınlarıyla sürekli yenilenir. Yabancı devlet temsilcilerinin, reformcu sultanların Beyoğlu'na ağırlık vermesiyle büyük kamu binalarına sahip olamaz. Yine de Galata her köşesinde tarihsel bir gizemi barındırmaya devam eder.

Tarih boyunca Haliç'in iki yakasını Galata köprüleri birleştirmiştir.Bizans tarihçileri, Haliç üzerindeki ilk köprünün I.Jüstinianus (6.yüzyıl) devrinde yapıldığını, adının Aghios Khalinikos Köprüsü olduğunu yazarlar. Yeri tam olarak bilinmemekle birlikte, 12 kemerden oluşan bu taş köprünün Eyüp-Sütlüce arasında olması ihtimali yüksektir.Fatih Sultan Mehmet de İstanbul kuşatması sırasında Haliç'e bir köprü yaptırmıştır. Demir halkalar la birbirine bağlanmış ve üzerine kalın kalaslar çakılmış dev fıçılardan oluşan bu köprü Ayvansaray- Kasımpaşa arasındaymış.Nişancı Mehmet Paşa bu köprünün fıçılardan değil, yan yana demirlenmiş ve kirişlerle birbirine bağlanmış gemilerden oluştuğunu söyler.

Galata Köprüsü için ilk girişim II.Beyazıt Dönemi'nde yapıldı; Leonardo da Vinci, Padişahla temasa geçerek bir Haliç Köprüsü tasarımı sundu. Gerçekleştirilmesi teknik olarak imkansız görülen bu tasarımın üzerinden 350 yıl geçtikten sonra ilk Galata Köprüsü 1845 yılında, Sultan Abdülmecid zamanında Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırıldı.Köprüye Cisr-i Cedid, Valide Köprüsü, Yeni Köprü, Büyük Köprü, Yeni Cami Köprüsü, Güvercinli Köprü adları takılmıştı; günümüzde yalnızca Galata Köprüsü olarak bilinmektedir.

1863, 1875 ve 1912 yıllarında yenilenen Galata Köprüsü 27 Nisan 1912'de açılan son köprü, 16 Mayıs 1992'de yandı. Yanan köprü onarıldıktan sonra Balat- Hasköy arasına yerleştirildi ve Karaköy- Eminönü arasındaki eski köprü yerine modern ! bir köprü yapıldı.

Tarihle Kucaklaşmak



Tüm kıtalarda ve ülkelerde günümüzde egemen olan dev plazaların, göz alabildiğine uzanan modern alışveriş merkezlerinin görkemli havasını bir anda silip süpüren ve kapısından içeri adım atanların geçmişle kucaklaştığı bir zaman makinesidir İstanbul’un tarihi alışveriş merkezleri.

Burada anlatmaya çalıştığımız teknolojisi, mimarisi ve raflarındaki ürün yelpazesiyle batılı benzerlerine yarış tutan merkezler değil. Taş duvarları, dev kapıları olan, ve bazılarının ziyaretçilerini baharat ve değişik ot kokularıyla karşıladığı, bazılarının ise kentin en sıcak havalarında bile serinliğiyle konuklarını kucakladığı tarihi mekanlardan söz ediyoruz.

İstanbul'da 'İlk'ler




* İlk Şehir Hatları Vapurları: Yandan çarklı Şirket-i Hayriyye vapurları 1850’lerde İstanbul’daki ulaşım sorununa “denizi kullanarak” yardımcı oldu.

* İlk Belediye: Günümüzdeki anlamıyla ilk belediye örgütü, 1869’da çalışmaya başladı. İlk kumar kulübü: “Encümen-i Ülfet” adıyla 1870 yılında, zamanın Maliye Nazırı Mısırlı Prens Mustafa Paşa tarafından Çemberlitaş’taki Asım Paşa Konağı’nda açıldı.

* İlk tramvaylar: 1872 yılında Azapkapı-Beşiktaş, Galata Köprüsü-Aksaray arasında çalışmaya başladı. Önceleri atlı olan tramvaylar 1914 yılında elektrikliye çevrildi. Tünel’in hizmete girişi: Yaklaşık 150.000 lirasına malolan ve Karaköy’ü yeraltından o zamanki adıyla Cadde-i Kebir’e (İstiklal Caddesi) bağlayan Tünel 17 Ocak 1875 tarihinde hizmete açıldı.

* İlk havagazı şirketi: 1891 yılında, Abdülhamit döneminde kuruldu ve cılız fener ışıklarıyla aydınlatılan loş İstanbul sokaklarını “gündüze çevirdi”.

* İlk sinema salonu: 1908 yılında, Tepebaşı Şehir Tiyatrosu’nun eski komedi binasında Pate şirketinin Türkiye temsilcisi Vaynberg tarafından yaptırıldı. “Pate” adıyla açılan salon, daha sonra sırasıyla “Anfi”, “Asri” ve “Ses” olarak anıldı. Müslüman kadınlar ilk kez baloda: 1925 yılının 4 Eylül gecesi, Taksim’de düzenlenen bir baloya ilk kez Müslüman kadınlar da katıldı. Olay bir “devrim”di ve gazetelerde çok büyük yer aldı.

* İlk güzellik kraliçesi: Cumhuriyet Gazetesi’nin girişimiyle 1929 yılında Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesi seçimi yapıldı. Balıkhane Nazırı Mehmet Tevfik Bey’in torunu Feriha Tevfik Hanım kraliçe seçildi.

* İlk Ankara uçuşu: 3 Şubat 1933’te İstanbul-Ankara arasında ilk tayyare uçuşu denemesi yapıldı. Uçak, İstanbul’dan Ankara’ya salimen ulaştı. Aynı yıl iki kent arasında 260 yolcu ve 1112 kilo ağırlığında mektup taşındı.

* İlk gece maçı: Türk futbol tarihinde ilk gece maçı, 9 Eylül 1933 tarihinde, saat 21.00’da Taksim Stadı’nda oynandı. Fenerbahçe-Beyoğluspor arasındaki karşılaşmayı, saha kenarına dikilen direkler arasında sallandırılan donanma ampulleri aydınlatıyordu. Maçı, Fenerbahçe 4-2 kazandı.

* İlk dolmuş: İkinci Dünya Savaşı şartlarında, 1940-41 yıllarında İstanbul şoförleri “dolmuş” sistemini uygulamaya başladılar. Belediye’nin tüm itirazlarına karşın İstanbul halkı uygulamayı benimsedi ve sistem oturdu.

İstanbul



Eski Dünyanın merkezinde yer alan İstanbul tarihi abideleri ve şahane tabii manzaraları ile ünlü, önemli bir megapolistir.Asya ile Avrupa Kıtaları''nın dar bir deniz geçidi "Boğaziçi" ile ayrıldığı yerde, iki kıta üzerinde kurulu tek şehirdir. 2500 yılı aşan bir tarihe sahip olan İstanbul, deniz ve karaların kucaklaştığı bu stratejik bölgede kuruluşunu takiben önemli bir ticaret merkezi olmuştu. Tarihi İstanbul şehri üç tarafını Marmara Denizi, Boğaziçi ve Halic''in sardığı bir yarım ada üzerinde yer alır. Burası 3 dünya imparatorluğuna, Roma, Bizans ve Osmanlı Türkleri''ne başkent olmuş,1600 yılı aşan bir süre boyunca 120 den fazla imparator ve sultan burada hüküm sürmüştür. Dünyada bu özelliğe sahip tek şehirdir.Gelişim sürecinde surlar her defasında daha batıya inşa edilerek şehir 4 defa genişletilmişti. 5 yy Roma devri surları ile çevrili, 7 tepe üzerine kurulu İstanbul, Türk sanatının şaheser eserleri, buralara kondurulmuş "taçlar" gibi,Sultan camileri ile süslüdür.Şehrin silueti her yönden güzel, muhteşem ve huzur verici bir manzaradır.Çok emin bir tabii liman olan Haliç şehrin gelişmesinde önemli rol oynamıştı. Ana yolların denize ulaştığı kavşak noktasında yer alması, kolay savunulur bir yarım ada, ideal iklim, zengin ve cömert tabiat, stratejik Boğaziçi''nin kontrolü gibi özellikler ve coğrafi konumunun dünyanın merkezinde bulunması İstanbul''un kısmetidir.

İmparatorluklar başkenti olduğu sıralarda, devlet ile birlikte dinlere de idari merkez olmuş, Doğu Hıristiyanlığı Patrikliği kurulduğu zamanlardan günümüze kadar bu şehirde üslenmiş,Hıristiyan dünyasının en büyük ilk kilise ve manastırları buradaki pagan mabetlerinin üzerinde yükselmişti.
İstanbul''un fethini takiben yüz yıl gibi bir sürede sanat eserleri camiler, saraylar, okul, hamam, ve diğer tesisler şehri donatıp Türk karakterine kavuşturmuş, harap halde mevcut kiliselerin bazıları da tamir ve tadil edilerek camiye çevrilmişlerdi.


Osmanlı Sultanlarının İslam Dini''nin halifeleri olduğu 16 yy dan Cumhuriyetin ilk yılı 1924 e kadar bu sembolünde merkezi İstanbul''dur. Yahudilik her liman şehrinde olduğundan daha fazla İstanbul''da yerleşmiş,15 yy da Türk''lerin İspanya''dan kurtarıp getirdikleri de mutlu, yeni hayat tarzına bu şehirde başlamışlardı.İstanbul,cami,kilise ve sinagogların yan yana mevcudiyetlerini sürdürdüğü bir toleranslar merkezi olagelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu çöküş yıllarında şehir, zengin, gösterişli bir çok eser ile süslenebilmiş, saraylar Avrupa sanatının tesirinde yapılmış, Halic''in kuzey yamaçları Galata ve Beyoğlu semtleri Avrupai kimliklerine bürünmüşlerdi. Birinci Dünya savaşlarında taraf olan İmparatorluk çöküp yerine kurulan genç Cumhuriyetin başkenti Ankara''ya taşıması, İstanbul''un önemini azaltmamıştır. 2. Dünya savaşlarını takip eden yıllarda başlayan ve 1950 den sonra hızlanan plansız gelişme eski şehrin dokusuna tesir etmiş, maalesef ahşap yerleşim yerleri süratle yok edilirken her yer beton binalarla dolmuştur. Dışardan yapılan göçler ile nüfus patlamasına uğrayan İstanbul kısa sürede tarihi surların çok ötelerine taşmış, sur içi alanlar atölye, fabrika ve iş yerlerinin istilasına uğramış, açılan ana arterler trafik için çözüm sağlayamamış, alt yapı eksikliğinden dolayı Haliç ilk kirlenen yer olmuştu. 1980''li yıllarda başlayan kurtarma hamleleri ile İstanbul tarihinde görmediği bir yeniden yapılanma sürecine girer.Haliç kıyılarında binlerce yapı istimlak edilerek kıyı boyu yeşil kuşakla çevrelenmiş, Marmara Denizi kıyıları doldurularak park ve bahçelerle donatılmıştır.Drenaj sistemleri tamamlanarak, atık sular fiziki ve biyolojik arıtılmış, şehri çevreleyen denizlerin kirlenmesi önlenmiş, hava kirliliği, artık doğal gaz kullanıldığı için oldukça azalmıştır.

Roma şehir surları restorasyonları başlatılmış, can damarı Beyoğlu yeni açılan bir cadde ile kurtarılmış, daha önceki yıllara nazaran genel temizlik, bakım, çöp işleri Avrupa standartlarını yakalamıştır. Çevre yolları Boğaziçi''ni 2 asma köprü ile geçerek kıtaları bağlarken, Avrupa yakası hızlı tramvay ve nihayet metro sistemine kavuşmuş, kıyılarda inşa edilen deniz otobüsleri terminalleri ile deniz taşımacılığında sürat ve konfor sağlanmıştır. Tarihi yarım adadaki bütün sınai tesisler şehir dışında yapılan modern sitelere taşınırken, yeni şehirler ve uluslararası otobüs terminali de trafik yoğunluğunu rahatlatmıştır. Eski hapishane binası ile şehrin betonarme ilk büyük yapısı 5 yıldızlı otellere çevrilerek turizme tahsis edilmişlerdir. Şehir doğu-batı ekseninde Marmara kıyıları boyunca dinamik büyümesini tüm hızı ile sürdürmekte, gelişmektedir.